24 Ağustos 2007

Control


Ian Curtis'in hayatını ve I.Curtis'in Joy Division grubuyla olan serüveninin anlatıldığı Anton Corbijn 'in yönettiği Control'un soundtrack listesi şöyle merak edenler için :
1) Exit - New Order
2) What Goes On - The Velvet Underground
3) Shadowplay (Joy Division cover) - The Killers
4) Boredom (Live) - The Buzzcocks
5) Dead Souls - Joy Division
6) She Was Naked - Supersister
7) Sister Midnight - Iggy Pop
8) Love Will Tear Us Apart - Joy Division
9) Problems (Live) - Sex Pistols
10) Hypnosis - New Order
11) Drive In Saturday - David Bowie
12) Evidently Chickentown - John Cooper Clarke
13) 2H.B. - Roxy Music
14) Transmission (Cast Version) - Joy Division
15) Autobahn - Kraftwerk
16) Atmosphere - Joy Division
17) Warszawa - David Bowie
18) Get Out - New Order

şöyle bir not daha vereyim filmi bu ekim ayı içerisinde "Filmekimi"nde izlemek mümkün.

devamı...

14 Ağustos 2007

Lady and Bird


Bird :
Lady?

Lady :
Yes Bird?

Bird :
It's cold

Lady :
I know

Lady :
Bird...
I cannot see a thing

Bird :
It's all in your mind
Bu sözler Lady & Bird ün La ballade of lady and bird parçasından.Lady and Bird,Bang Gang ten tanıdığımız İzlandalı Johannsson Bardi nin televizyon programcılığı ve gazeteciliğe ara verdiği bir ara oluşturduğu bir proje.Bardi,İsrail asıllı şarkıcı Keren Ann ile birlikte Lady and Bird olup büyüklere masal okuyor.Album hakkında indie ,indie pop diyebilirsiniz ama iki iyi müzisyenin bir araya gelmesiyle muhteşem birşey ortaya çıkmış.
"Suicide is painless" parçasıyla dinlemeye başaldığım bu grubu daha sonra "La ballade of Lady & bird" ile uzun bir süre albumun fragmanı gibi dinledim.Velvet Underground 'tan bildiğimiz "Stephanie Says " i yeniden keşfettim ve ardından diğer parçalar geldi.Kısaca Bardi ve Ann/lady and bird bir araya gelerek muhteşem birşey yapmışlar.Henüz dinlemeyen varsa ve eğer bu iki müzisyeni de seviyorsanız mutlaka dinlemelisiz.

devamı...

13 Ağustos 2007

a love song for the collaboration..




Konser haberini aldığım günden beri artan, konser sonrasında da pek azalmayan heyecanımı dizginleyerek girişiyorum yazıya. The Good, The Bad & The Queen'in konser performansını Roundhouse konserinin bootleg'inden ve youtube'daki videolarından az çok biliyordum. Beni heyecandan titreten şey, yıllardır hayatımın sountrackini yapan Damon Albarn'ı görüp, onunla beraber şarkı söyleyecek, muhteşem Paul Simonon'un basını duyacak olmamdı. Sahne önü biletlerimizi edinip, benim "eyvah geç kaldık, en önde yer kalmayacak" hezeyanım sonucu 19:00'da Parkorman'da hazır ve nazırdık. Sahne önünün bomboş olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Sahne önünde kamp kurup Sakin'i izledim, iyiydiler. İyi de bir dinleyici kitleleri vardı. Dandadadan harikaydı, birkaç yeni şarkı çaldılar, sahneyi yıkıp gittiler. Canlı performanslarının bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Mor ve Ötesi benim için çoook sıkıcıydı, bitmek bilmedi. Büyük heyecanla gittiğim her konserden önce Mor ve Ötesi'ni dinlemek zorunda kalmak canımı sıkıyor.
Nihayet sahneyi terk ettiklerinde derin bir nefes alıp sahnenin GBQ için hazırlanmasını izlemeye başladım. Arkaya çekilen perdeyle mekan değiştirip eski, karanlık Londra'ya ışınlandık. Damon'ın piyanosu, yaylıların sandalyeleri derken dumanlar kapladı ortalığı. Önce başlarında silindir şapkaları ve siyah elbiseleriyle yaylı grubu geldi. Küçük bir girizgahtan sonra dumanlar eşliğinde Damon, Paul, Tony ve Simon yerlerini aldılar. Yıllardır şarkılarıyla hem tepinip hem ağladığım adamı tam karşımda görmek çok garipti, beraber History Song'u söylemeye başladığımızda her şey gerçekdışıydı. Bir yanda Damon Albarn'ın sesi, bir yanda üstüne isminin kazındığı basıyla Paul Simonon, bir çeşit his havuzuna düşmüş gibi oldum. En ağır basanları hayranlık ve şaşkınlıktı.
Albümü baştan sona, aynı sırayla çaldılar. Ön taraftaki seyircinin şarkılara katılımı beklediğimden daha iyiydi. Konser boyunca hem piyanoda oturmuş kalabalığa bakarken, hem sahnede gezinirken birçok kez Damon'la gözgöze geldiğimi sandım, veya geldim, bilmiyorum. Ama The Bunting Song'u söylerken önümüzdeki anfiye oturduğunda, arka taraftan bir kızın "Damooon" diye bağırışını taklit eden jeremy'ye bakıp güldüğünü gözlerimle gördüm haha! Yine önümüzde otururken patlayan flaşlardan rahatsız olup yüzünü diğer yana çevirdiğini de ekleyeyim.
Paul dünyanın en karizmatik basçısı olduğunun yüzde yüz farkında olarak, sigarasını basın klavyesine sıkıştırıp sahnede dolaşıyordu. Seyirciyle arası çok iyiydi, ismini bağıranlara basın klavyesini doğrultarak karşılık veriyordu. En etkileyici anlardan biri, Damon piyanodayken Paul'ün bir kara filmden fırlamış gibi piyanoya dayanıp sigarasını yakması, ardından şarabını yudumlamasıydı. Damon ve Paul'ün sırt sırta verdiği anlar da (fotoğraftaki gibi) unutulmazlar arasına girdi. Paul'ün boynunda asılı olan anahtar da dikkatimizi çekti.
Simon Tong seyirciyle ilgilenmedi, daha çok Damon'la bakışıp birbirlerine gülümsüyorlardı. Tony Allen da davulda etrafa gülücükler saçıyordu. Aslında sahnedeki herkes birbirine gülüyor, aralarında şakalaşıyordu. Kenardan müzisyenlere kaş göz yapan teknisyenler dahil. Kendi aralarında bu kadar eğlenen bir grup görmemiştim. Yakaladıkları mükemmel uyumdan ne kadar hoşnut oldukları belli oluyordu. Yaylı grubunun ritmik baş hareketlerine kadar her şey uyumluydu.
Son şarkı The Good, The Bad & The Queen uzadıkça seyirci de iyice coştu. Şarkıyı bitirip içeri kaçtıklarında bis için geri geleceklerinden emindik zaten. Geri döndüklerinde GBQ'ye kaldıkları yerden devam ettiler. Ardından Herculean'ın b-side'ı Back In The Day geldi. Konserlerinde kendilerine eşlik eden Lübnan-Suriye'li Eslam Jawaad, cübbesiyle sahneye çıktı ve beraber yine bir b-side olan Mr Whippy'yi icra ettiler. Jawaad kalabalığa barış işareti yaptırdı, grup üyelerini teker teker alkışlattı. Damon da daha önce bir alkış şovu yaptırmıştı. Bu arada Damon, 30 yıl önce, 9 yaşındayken İzmir ve İstanbul'a geldiğini, sokaklarda gezindiğini ve bu ülkenin her zaman kalbinde bir yeri olduğunu söyledi. Maalesef sona ulaşmıştık, Damon bizi 9'a kadar saydırdı ve 9 olduğunda müzik bitti, sahneden ayrıldılar. En son Paul gitti, gitmeden önce "Paul" diye ciyaklayan bize, herkese el salladı. Bis boyunca bir ümit, Guns of Brixton diye bağırdık ama sadece gülümsemekle yetindiler. Bir süre daha alkışladık, gelmeyeceklerini tahmin etmemize rağmen. Daha sonra sahne görevlilerinden kopardığımız setlist'le avunup eve döndük.
Konser başlayana kadar katılımın az olacağını düşünüyordum, konser sırasında arkama baktığımda sahne önü ve arkada görebildiğim alanın dolu olduğunu gördüm. Seyircinin performansından memnun olduklarını tahmin ediyorum, çünkü çığlık sesleri geldikçe Damon'la Paul bakışıp gülüyorlardı. Özellikle konserin sonuna doğru ve bis boyunca seyirci çok coşkuluydu.
Sahnedeki adamların benim için teker teker, ve bir grup olarak sahip oldukları önem çok büyüktü, sonuçta hayatım boyunca izlediğim en iyi ve unutulmaz konserlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Mümkünse tekrar tekrar izlemek isterim. Damon'ı Blur'le izleyebileceğimden de umutluyum. Üstünden geçen bu kadar saatten sonra hissettiğim şey sadece özlem. Konser gecesine yeniden dönebilme isteği.


Konser Fotoğrafları

devamı...

07 Ağustos 2007

Tunng-Good Arrows


Tunng un son çalışmaları Good Arrows u dinliyorum şu aralar ve bir önceki albumlerini aratmıycak yoğunlukta buldum şimdiden.Yazıya album ile başladım ama Tunng dan bahsetmeye gerek var mı acaba ? Henüz dinleme olanağı olmayanlar için :( bahsetmek gerekirse : Tunng elektronik folk diye nitelendirilen (last fm de bir sürü başka tanımlama mevcut ben bunu seçtim.)müzikle uğraşıyorlar.İngiltere-Londra taraflarından vs vs (grup elemanlarını uzun uzun anlatmaktan sıkılıyorum) Good Arrows a gelince önceki çalışmaları Comments of the inner chorus u seven biri olarak bu çalışmalarını da beğendim.Woodcat ve The wind up bird vazgeçilmezlerim de olmuşsa Good Arrows ' da da Take ve Bullets ı çok sevdim.Kısaca tunng un yeni çalışmalarını dinledim, sevdim ve bir süre daha benimle olacağından eminim.

devamı...

06 Ağustos 2007

RADAR’DAN GEÇ KALANLAR


Here comes a regular
Büyük müzik iştahıyla gittiğimiz Kilyos ‘a 4 gün boyunca -cuma gününü saymak önemli olmasa da- müziğe doymak için yaptığımız küçük bir balangıçtı .Manyetik bant’ın söz ettiği konserlerin dışında bir kaç geride kalan anım var hatrladığım.Aslına bakılırsa tüm konserleri dinlemek için deniz sefamızdan feragat ettiğimiz için konserler hakkında söyleyecek sözlerimiz elbette var hem konsere gidenler için hem de gitmeyenler için gruplar hakkında yazmak istemiyorum.çünkü yazıcağım seyler bir kaç gözlem her konserde görülebilecek ayrıntılar vs.bunun yerine sevdiği bir kaç grubun bir araya gelmesiyle şuursuzluğu iyice artan biri olarak yasadıklarımı anlatmak istiyorum.
Çadır kurma yorgunluğunu attıktan sonra gün için iyi bir kahvaltı bol bol su ve alkol depoladıktan sonra 2.günü hemen kucakladıkİiçmeye hazırlanan bünye yüzü yanan müzisyenleri görünce soğuk birasını yudumlarken müzikten farklı bir zevk aldı. Hatta ileri gidip Jamie de alkolun verdiği cesaret ile Zach(Beirut ) in kolundan hafifçe tuttum ve konserde sık sık fransızca konuştuğu için mi bilmem Zach ile fransızca konuşmaya basladım.Sacma sapan bir kaç kelimdem sonra nedense görüşmek üzere Zach i rahat bıraktım.(ertesi sabah yaptığımla çokca eğlendim).3. gün gelince yine hazırlıklarımızı yaptık.Manyetik bant,Jeremy,Ertu ve ben dalgaları kovaladık ve sonra Piano Magic i dinlemeye koştuk.az insanlı geniş alanda müzikle güneşlendik.ve sonra bir güzel konser daha bitti Julliet & the Licks varmış bir yandan da Joan as Police Woman varmış derken ki şahsen ben Joan i tercih ettim ama tercih sürecinde Piano Magic in gitaristi ile carpıştıktan sonra bol taşlı yolda yürürken ayağımı burktum.Cocorosie konseri sırasında dayanılmaz olan ağrı yüzünden hastane nin yolunun tuttum ve yarım saat kadar orada dinlendim doktorlar ilgilnediler hatta biri çok ilgilendi ve tüm konserlerin benim için bittiğine karar verdi her neyse o gün için bitmişti apparat ı kaçırdım -uzaktan dinledim yine de-.Ertesi sabah kalktığımda ayağım o kadar çok ağrımıyodu ama konserlerin önemli bir kısmı da bitmişti Marilyn Manson hayranı olmadığım için bir sey ifade etmiyordu son gün dinlediğim türk grubları dışında.bilmiyorum kaç insan ayağını sakatlamıştır konserde ama benim yaşadığım anlar hayli komikmiş şimdi düşününce.tüm bu anıların dışında ben dinlemek istediğim grubları dinledim çok fazla birsey beklemediğim seyircinin tavırları şaşırtmadı.Geride kalan tüm anlar gibi geç yazılan yazı için hatırlanan çok şey bulamadım.Ama yazarken çok eğlendim.

devamı...