30 Eylül 2008

isobel campbell & mark lanegan - sunday at devil dirt (2008)


Son yazımın üzerinden neredeyse 4 ay geçmiş olduğunu dehşetle görüyor ve yakında bu ovaların yeni yazılarla yeşilleneceğini temenni ediyorum. Geçici bir süre için yayınımızı Paris'ten yapmamız sebebiyle İstanbul'daki konserlerle ilgili yorum yapamayacağız fakat burada olup bitenleri takip edebildiğimiz ölçüde paylaşırız tabii (Sun Kil Moon konseriyle başladık zaten=).
Sessizliğimi bozmak için günlerdir zevkle dinlediğim yeni Isobel Campbell & Mark Lanegan çalışmasını seçtim. İkilinin ikinci albümü Sunday At Devil Dirt'teki şarkıların çoğu Isobel Campbell'a ait. Mark Lanegan'ın karıştığı her işte olduğu gibi burada da bir karanlık hissediliyor. Campbell'ın back vokal yaptığı Back Burner, The Raven, Salvation gibi şarkılar bence albümün en iyileri. Vokallerin eşit dağıldığı şarkılar (ve Isobel'in solo götürdüğü Shot Gun Blues) da gözardı edilemez ama albümün atmosferindeki en büyük katkı Lanegan'a ait. Campbell'ın sesi de Pixies şarkılarındaki (özellikle Hey'deki) Kim Deal baharatı kadar güzel. Bir sarhoş blues'u, kara film barı, cool adam Lanegan ve onun sevgilisi Campbell şeklinde şekillendi bende müzik görsel olarak.
Pitchfork'taki kritikte hislerime tercüman olan bir paragrafa rastladım ki burada alıntılamak isterim:
"Yine melankoli, minör folk melodileri, casusluk teması ve spagetti-western cool'u albüme rengini veriyor. Buna düz baslar, yaylılar, hafif davullar, elektrogitar tıngırtısı ve oda-popunun ana dayanakları eşlik ediyor. Ve yine Campbell kendi albümünde bir lider değil, yardımcı oyuncu olarak arka planda kuğurdarken daha iyi. Tabii şarkıların çoğu ona ait ama vakarı Lanegan sağlıyor."
Lanegan vokalini sevmeyenler için çok tercih edilebilir bir albüm değil, zira kendisinin solo çalışmalarının daha az karanlık ve iyi bir back vokalle desteklenmişi gibi geliyor kulağa. Isobel Campbell vasıtasıyla kendisiyle tanışanlar da olabilir tabii.
Aralık ayında ikiliyi Paris'te izledikten sonra konser yorumlarımı da yazacağım zevkle =) Tekrar kucaklıyorum hepinizi, özlemişim yahu!

Pitchfork'taki kritik de şudur.

devamı...

11 Eylül 2008

Carry me Paris


Sun Kil Moon geçtiğimiz salı Paris te La Maroquinerie de bir konser verdi.Konserden bahsetmeden önce söylemeliyim ki sun kil moon konseri tam da arkadaşım ve benim paris teki ilk günümüzdeydi.Konsere cok gitmek istiyorduk ve fakat konser mekanın nerde olduğunu bilmiyorduk neyseki metro vardı.Haritalardan bulduğumuz hatlara binip inip en sonunuda mekanın bulunduğu bölge olan menilmontant a geldik ama mekanın bulunduğu cadde haritalarımızda yoktu biz de paris teki ilk yokuşumuza çıkmaya başladık ve sonunda rue boyner karşımızdaydı sağa döndüğümüzde ise işte la maroquinerie :) hızlı adımlarla biletleri aldık konsere hazırlanmak için biraz mola verdik ve sonunda peyote ve babylon arası konser mekanına girdik.Önce Alexandra Varlet dinledik.Varlet, espirili tavrı ve şarkılarıyla yaklaşık 1 saat sahnede kaldıktan sonra ve işte Mark Kozelek ve sun kil moon....Ne desem bilmiyorum konser sürükleyiciydi herşeyiyle doyurucuydu.Şaşkındık bir süre farketmedik ama şanslıydık.Şu an birden ne yazmam gerektiğini bilemedim ama benim için önemli bir konserdi sun kil moon dinleyicilerinin isteyeceği her şeyi çaldılar ve iki bis yaptıktan sonra Mark yalnız başına bir şarkı söledi ve cümlesini bitirmeden sahneden ayrıldı.(Yaklaşık 2, 2 buçuk saat sahnede kaldılar.) Biz de oradan şaşkın, yorgun ve mutlu şekilde uzaklaştık..

devamı...