27 Ekim 2008

El Perro del Mar




İsveç'ten devam ediyorum ve El Perro del Mar - Sarah Assbring 'ten ve konserinden bahsederek küçük bir yazıya başlıyorum. El Perro del Mar İsveç, Gothenburg 'dan Sarah Assbring in solo projesinin adı 2004 ve 2005 yıllarında sadece İsveç te sınırlı kalan albümleri daha sonra Memphis Industries (UK) den cıkardığı albümle sınırı biraz aşıyor ve daha geniş bir kitleyle buluşuyor.Singer/songwriter olunca yapılan çalışma pop ya da lo-fi olarak nitelendirmek kolay oluyor ama müzisyeni sesi ve söyleyiş tarzı belki burada daha önemli olacaktır.Geçen haftalarda Paris'te İsveç Kültür Merkezi'nde canlı dinleme şansını elde ettikten sonra açıkcası beni müziğine daha dikkatle yaklaşmaya itti.Küçük bir konserdi ama nerdeyse yılda 2 den fazla Paris'te konser vermesinden de olabilir konseri beklediğimden sıcak geçti.Stina Nordenstam' dan da şarkı söylemesi beni ayrıca mutlu etti.Küçük konserinde bir de iki bis yaptı çocuk şarkısı olan girl girl girl boy boy boy goodbye... ile konserini bitirdi.Son olarak nasıl desem İsveç'ten kötü bir müzik çıkmıyor galiba diye düşünmeye başladığımdan benimle aynı fikirde olanlar için El Perro del Mar bir kulak kabartmalarını önerebilirim.


devamı...

19 Ekim 2008

How Shadows Chase the Balance


Bu bir boduf songs yazısı değildir gerçek anlamda.Çünkü yeni albüm beni two across the mouth tan uzaklaştırdı ve Mission Creep e ya da şuan dinlediğim Pitiful Shadow Engulfed in Darkness yaklaştırdı.Bir süredir öylece dinlemek için beklediğim albüm, yüzleşmek anı gelince tüm hayatla birden karşıma çıktı.Önce dinlemeye korktum ama birden mission creep çaldı ve two across a mouth ile aynı etkiyi bıraktı bende.İlk şarkı oldu benim için ve her şeyi başlattı.Hatalarımdan yeni binalar yaparken kendimi aynı gün tüm kahramanlarımı kaybederken buldum ve Boduf songs macerası başladı.Dinleyenlerinin bildiği gibi Mat Sweet yeni albümüyle dokunulmaz slowcore dünyasına bir muhteşem albüm daha kazandırdı.Albüm çıkışıyla tüm şarkıları büyük bir açlıkla dinlenildi ve sonuç slow slow slow ...Dünyamız boduf songs doldu.Açıkçası söylemen gerekir ki çok uzun bir yazı olmuycak ama daha önce boduf songs dinlememiş ve onu folktan ibaret zannedenler için söylemem gerekir çok yanlış sularda yüzüyorsunuz.Boduf songs ne o ne budur ve daha önce hiç dinlemediyseniz (bir kalıba sokmadan) muhteşem bir sesi ve bu müziği dinlemelisiniz...

devamı...

05 Ekim 2008

patti smith'i izledik

Paris'te 2002'den beri süren bir organizasyon var, Nuit Blanche (türkçesi Beyaz Gece). Ekim ayının ilk hafta sonunda oluyor, gece boyunca şehrin birçok yerinde bedava konserler, film gösterimleri, sergiler, envai çeşit gösteriler düzenleniyor. İnsanlar sabaha kadar sokaklarda dolaşıp içiyorlar (ve işiyorlar). Paris Belediyesi'nin organize ettiği bu bir gecelik festivalin bu seneki kıyağı Patti Smith idi. Smith, oğlu Jackson ve kızı Jesse ile Saint-Germain kilisesinde 21:00'den sabaha kadar kısa konserler verdi, biz de kapağı 01:00'deki mini konsere atabildik.
600 küsür kişilik kilisenin sandalyelerinin arasındaki koridorda, sahnenin tam karşısına oturduk. Jesse piyanoda, Jackson gitarda sessizce eşlik ettiler annelerine. Patti sabaha kadar orada olacağını, bu kadar çok insanın gelmesine şaşırdığını söyledi. Ve çaldı, söyledi, dans etti, zıpladı, konuştu. Because The Night, Dancing Barefoot, Ghost Dance, People Have The Power ve birkaç tane daha. 30-40 dakika sahnede kaldıktan sonra diğer grup kiliseyi doldurana kadar dinlenmek üzere iyi geceler dileyerek gitti. Bok gibi soğuk Paris gecesinde Patti'den yayılan ısı çok güzeldi.
Naçizane fotoğraf makinemle çektiğim bu küçük video da hepimize hediye.



devamı...

03 Ekim 2008

Winter Took His Life...


Winter Took His Life dinlemeye başladığımda onu hergün dinleyeceğimi düşünmemiştim.Ayrıca soğuk günler yaşadığım şu zamanlarda hayatımın soundtrack i olucağı da aklıma gelmezdi.Ama dinledikçe isveçli bir müzisyenin ilham kaynağını anlamaya başladım.Yağmur şu an o kadar hızlandaki arkadaşımı düşünmeden edemiyorum bir yandan da çok anlamlı oldu, çünkü dinlemelerimden yorulup artık WTHL ile ilgili yazmamı istedi.Herneyse Winter took his life a geri dönmek istiyorum.İsveç, Gothenburg'dan singer-songwriter Susanna Brandin ın çalışması.2005 te çıkan ep The Cold Took His Life tan sonra Bless The Press Records ile anlaşıyor ve daha sonra Björn Kleinhenz ile ortak albüm çıkarıyor.2007 de You Know What It’s Like To Be Alone And Shut Down ı çıkarıyor.Ayrıca Niesencja #08. Netmuzyka.com tarafından yapılan compilation da çok sevdiğim ve ilk dinledğim şarkısı Where i can see the sun yer alıyor.Winter Took His Life ın müziği ve şarkıları genel olarak kendi içinde bitr ritim taşıyor.Çogu zaman ağır (kötü anlamda değil) ve sesinin ince ve yumuşak olması sizi dinlerken kendi çektiğiniz bir filmin içine sokuyor nasıl desem kısa metraj film gibi biraz.(of ne zorladım ama dinledikçe öyle olduğunu görebilirsiniz)Gelelim sevdiğim şarkılara Where i can see the sun, please don't , Heaven on Earth... bilmiyorum dinlemediğim şarkıları da var ama hiç şüphem yok ki onları da severim dinlersem.where i can see the sun dan bahsedersem eğer şarkı winter took his life cümlesiyle başlıyor ve Susanna Brandin şarkının içinde yaşıyor ve şarkı güneşi görmek isteyen birinin ağzından bir öyküyü anlatıyor.Son olarak söylemeliyim ki isveçli post-rock gruplarının dışında isveçte yapılmış farklı çalışmaları da merak edenler için önerebileceğim iyi bir müzisyen ve özellikle Björn Kleinhenz ile yaptığı blood bone - home alone 2 her iki sanatçıyı tanımak için iyi bir seçim olucaktır.

devamı...