Rock'n Coke 2007
Geleneksel Rock'n Coke ziyaretimizin yorgunluğunu attım. Yağmur yağdı da, tuvaletler pisti de (bunu diyenleri Glastonbury belgeselini izlemeye davet ediyorum) şöyleydi böyleydi yorumları yapmadan, sadece izlediğim konserlerden bahsedeceğim. Zaten geceleri yakındaki bi evde geçirdiğimiz için konserler dışında pek zaman geçirmedim alanda. Başlıyoruz...
Rashit & The Teoman
Rashit'in gitgide daha kötü şarkılar yaptığını düşünsem de bu adamları izlemeden edemiyorum. Özellikle eski şarkılara eşlik etmek hoşuma gidiyor. Teoman'la işbirlikleri de gayet güzel sonuç verdi, birbirlerinin şarkılarını kardeş kardeş icra ettiler. Küçük İskender'in "siktirip gidiyorum, kıçınıza kına yakın" finalli tiradı ve Dinozor'daki desteği de keyif vericiydi. Oğuz Taktak bir ara sahne direklerine tırmandıysa da inişi pek kolay olmadı. Kendisine daha çok Pearl Jam konseri izlemesini salık veriyorum. Seyirci çok eğleniyordu, hemen sonrasında sahne alacak Chris Cornell'ı beklemenin heyecanıyla birleşince hayli gaz dolu bir performans oldu benim için.
Chris Cornell
Heyecandan mideme kramplar girmesine sebep olan bir adam bu. Yazarken bile o anki heyecanı hissediyorum. Audioslave dağıldıktan sonra bence kötü bir solo albüm yaptı, yıllardır "abi adamın sesi gitmiş" yorumları yapılıyor, bütün bunları düşünmek beni kaygılandırıyordu. Ama Şafak Ongan'ın gaz verici sunumundan sonra çığlıklar arasında sahneye çıkıp Let Me Drown'u söylemeye başladığında karşımdakinin gerçekten kim olduğunu idrak ettim. Konser boyunca sahnede basmadık yer bırakmadı, sürekli seyircilerle iletişim halindeydi, ummadığım kadar sıcaktı. Hatta birinin "I've been waiting for a decade, please give me your autograph" pankartını alıp imzaladı. Son albüme ağırlık vereceğinden korkuyordum ama aksine dengeli bir setlisti vardı. Konserin en şok edici anı, "Şimdi 1990'da yazdığım bir şarkıyı çalacağız, aslında bunu iki kişi söylüyorduk" dediği andı. Temple Of The Dog çalacağını biliyordum ama şarkının Call Me A Dog olacağını tahmin ediyordum. Eddie Vedder'la söyledikleri Hunger Strike'a ihtimal vermiyordum. Şarkı başladığında gözlerim doldu, Seattle'ın yağmuru kulaklarımızdaydı, evet. Yaklaşık bir yıl önce Atina'da Pearl Jam'i izlerken hissettiklerimden belki daha da yoğundu.
Soundgarden'la başlayan konser yine Soundgarden'la bitti. Chris "Feel the rhythm with your hands" diye bağırdığında kontrolü tamamen kaybettim =) Spoonman'i uzattılar, sahnedeki bütün müzisyenlerin şov yapmasına olanak tanıyan bir şarkı olduğundan, ekibini tanıtma fırsatı da buldu Chris. Hepsi çok iyiydi, bütün şarkıların hakkını verdiler. Billie Jean'i Chris'in tek başına çalması doğru bir seçimdi, çünkü akustik versiyonu albümdeki versiyonundan daha iyi.
Sahneden ayrıldıklarında yorgunluktan bitap düşmüş, terden sırılsıklam olmuş, mutluluktan sarhoştuk. Ve Chris Cornell'ın birkaç yıl içinde Türkiye'ye tekrar geleceğinden emindik; seyircinin tepkisi harikaydı çünkü, kendisi de çok tatmin olmuş görünüyordu. Bağırıp çağırmamıza rağmen bis olmadı, Chris Cornell da kocaman mavi gözleriyle (ehm) hafızamıza çakılı halde kaldı. Bu arada, sesi olduğu yerde duruyor, es kaza bir Limo Wreck söyleseydi ses sistemi infilak edebilirdi.
Son albümden Arms Around Your Love ve Silence The Voices yerine eskilerden Fell On Black Days, Steel Rain, Rusty Cage, Jesus Christ Pose (sağ çıkamazdık oradan) veya Shadow On The Sun isterdim ama kısfmet. Chris, bi daha gel, hep gel!
Setlist: Hunger Strike, Let Me Drown, Black Hole Sun, Spoonman, Outshined, Cochise, Show Me How To Live, Be Yourself, Doesn't Remind Me, No Such Thing, You Know My Name, Billie Jean, Arms Around Your Love, Silence The Voices.
Smashing Pumpkins
Festivalin yorum yapması en sancılı grubu Smashing Pumpkins. O yüzden kelimeleri dikkatle seçmeliyim. O günü hayatımda önemli kılan şey, Chris Cornell ve Smashing Pumpkins'i art arda izleyecek olmamdı. Bunu rüyamda görsem inanmazdım. Evet SP'in son albümlerini beğenmiyorum, kendilerini Siamese Dream - Mellon Collie - Adore üçgeninde yaşıyorum ama bu, hayatımın soundtrack gruplarından biri olmalarını engellemiyor. Festival öncesinde Chris Cornell'dan daha çok heyecan veriyordu SP'in adı.
Kendilerini beklerken yorgunluğumuzla mücadele edip aramızda konuşuyorduk ki birden hafif bir müzik duyuldu, n'oluyor diye sahneye baktığımızda Billy Corgan'ı gördük. Bu şaşırtıcıydı; öncesinde bir sunuş, alkış-çığlık tufanı bekliyordum. Sessizce çıkmışlardı sahneye ve ilk şarkı Zeitgeist kritiğinde iyi bir konser şarkısı olacağını söylediğim United States'ti. Bir gazla başlamıştık, her şey iyi gibiydi. Yanlış hatırlamıyorsam hemen ardından, ya da bir şarkı sonra Today girdi. Burası benim için konserin seyrinin değiştiği yer. Today öyle bir şarkı ki neşeli görünmesine rağmen bende hüzün yapıyor, repeat'e alıp ağladığımı bilirim. Duyduğum şey hızlıca çalınmış, neredeyse geçiştirilmiş bir Today'di. Öyle ki, hiçbir şey hissetmeme imkan vermiyordu. Sahnedeki herkes keyifsiz görünüyordu, yeni basçıya zaten gıcığım. İşte orijinal Smashing Pumpkins'in yarısı oradaydı, Billy Corgan oradaydı ve benim şarkımı çalıyorlardı, ee ben neden mutsuz olmuştum şimdi? Bilmiyorum.
Gerçekten konser boyunca içimdeki burukluk hiç gitmedi. Yeni albümden şarkılar ağırlıktaydı. Ben hep eski şarkılara çok yer vereceklerini ummuştum. Belki de bundandı burukluğum. Belki çok yorgun olmamdandı. Kötü olduklarını söylemiyorum, taş gibi çalıyorlardı, evet Billy Corgan bir dahidir, evet Chamberlain deli gibi çalıyor ama kafamdaki SP ile çakışmadılar. Bu yüzden kafa karıştırıcı bir konser oldu benim için. Onları ilk kez dinliyor olsaydım havalara uçardım, ama şimdiki zamanla geçmişin imgeleri birbirine karıştı benim için. Seyirciden bekledikleri tepkiyi almayınca daha da keyifsizleştiler. Billy Corgan'ın tişört şovu da nedense üzdü beni. Bis de olmadı.
Arkadaş ne çok üzülmüşüm bu konserde, yazınca anladım. Oysa hayalimde Billy Corgan "The world is a vampire" diyordu mikrofona ve sessizce bekliyordu, binlerce insan çığlık çığlığa "sent to drain" diye bağırıyordu.
Neticede, 10 kere daha gelseler, 10 kere daha izlerim, ancak beklentilerim daha farklı olur, acemiliğime ver Billy.
Setlist (eksik olabilir): United States, Tarantula, Doomsday Clock, Bleeding The Orchid, Stand Inside Your Love, Today, Zero, Bullet With Butterfly Wings, Tonight Tonight, Shame, Glass And The Ghost Children, Starz, Heavy Metal Machine, Death From Above...
Manic Street Preachers
İkinci günün beklenen konseri. Tüm yorgunluğumuza rağmen yine sahneye yakın bir yere konuşlandık. Anonsun ardından alkışlarla sahnede göründüler ve James Dean Bradfield'ın verdiği startla You Love Us başladı. James Dean ile Nicky Wire'ın arasında, bir onu bir öbürünü izleyip durdum konser boyunca. "Sahne performansı nasıl olur" konulu bir seminer verdiler zira. Hele Nicky Wire, otrişli mikrofonu, dar beyaz pantalonu ve parlak dudaklarıyla harikaydı. Bacaklarını göremedik ne yazık ki. James Dean, ufak tefek görünmesine rağmen sahnede o kadar güçlü duruyor ki, sesiyle insanı sarsıyor. Ara sıra "Enjoy Franz Ferdinand!" dedikçe bu adamları Franz Ferdinand'ın altına koyan zihniyete sövüp saydık.
"Çok çok çok yakında görüşmek üzere" diyerek A Design For Life'la konseri bitirdiler. Daha güzel bir final şarkısı olamazdı. Dünyanın, hayatımızın saçmalıklarını yüzümüze vurup vurup durdular. The Masses Against The Classes bekliyordum ama olmadı. Sızlanmaya hakkımız yok, harika bir setlistti.
Setlist: You Love Us, Motown Junk, Faster, Ocean Spray, Everything Must Go, If You Tolerate This.., Indian Summer, Motorcycle Emptiness, La Tristesse Durera, You Stole The Sun From My Heart, From Despair To Where, Little Baby Nothing, Stay Beautiful, Autumn Song, Australia, Your Love Alone Is Not Enough, A Design For Life...
ve diğerleri
Franz Ferdinand, Manics'ten sonra çok vasat geldi. Konserin tamamını dinlemeden alandan ayrıldık.
İkinci gün Hayko Cepkin'in kozadan çıkmalı şovu çok iyiydi, zaten her zaman iyi bu adam.
Özlem Tekin'in kostümlü, yaylılara süslü performansı fena değildi, keşke daha az bağırsa.
Pentagram krallar gibi çıktı söyledi, herkes saygıyla eğildi.
Badly Drawn Boy yiyecez-içecez derken yalan oldu. Ayıp oldu.
Bu sene iyi fare yapmış.
Eee, bir Rock'n Coke daha geçti. 2005'le eşdeğer oldu benim için. "Eski tadı yok şekerim/gruplar boktan" diyenler için Murat Kekilli'den gelsin: Seni çılgın, hadi oradan.
1 yorum:
ben crazy dance'e bindiğimde yağmur başladı ve harikaydı. rockncoke Cure ve Muse'un yıllarına göre komple baktığımız zaman beşinci sene artisliğine rağmen yetersizdi.
Yorum Gönder