31 Ekim 2007

Control (Anton Corbijn)


HOLA! Okul, ödevler, bitmesi gereken çeviri derken uzunca süre ilgilenemedim burayla. Zaten bilgisayarım da komada. Şimdi başına oturunca özlediğimi hissettim. Umarım bizi okuyan birileri varsa, "n'oldu bunlara?" diye düşünmüşlerdir =)
Geri dönüş şerefine filmekimi'nde izlediğim iki filmden bahsedeceğim.

Control (Anton Corbijn)
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, bu filmden bu kadar etkilenerek ve sarsılarak çıkmayı beklemiyordum. Öyle ki, artık Joy Division şarkılarına daha farklı anlamlar yüklüyorum, özellikle Atmosphere'i tüylerim diken diken olmadan dinlemek zorlaştı.
Filmin sinematografi açısından kusursuz olduğunu düşünüyorum; kullanılan renk, kadrajlar, kamera açıları, ışık / kontrast... Yönetmeninin fotoğrafçı olduğu her halinden belli oluyor, filmi kare kare duvarınıza asabilirsiniz.
Senaryo, Ian Curtis'in karısı Debbie'nin yazdığı "Touching From A Distance" kitabından uyarlanmış. Olaylara sadece Ian'ın değil, Debbie'nin tarafından da bakmamızın sebebi bu olsa gerek. Film, müzisyenliğinin ötesinde, Ian'ı gayet sıradan günlük hayatı içinde, ortalama bir memur ve pek de iyi olmayan bir koca / baba olarak da sunuyor. Ve bu bakış çok yerinde, çünkü 70'lerin İngiltere'sinin binalarından tutun da takım elbiseli memuriyetine kadar her şeyin insanı nasıl kıstırdığını hissedebiliyoruz.
Ian'ın David Bowie makyajına ve peluş kıyafetlerine rağmen bir "Marslı" olmadığını görüyoruz. Çok genç yaşta evlenip, çocuk sahibi olup, evini geçindirmek için çalışan ve yaşadığı yerden nefret eden -belki binlerce- İngiliz'den biri. Bu sıradan görünümü vurguluyorum çünkü Ian Curtis'in filmde bir "star" olarak ilahlaştırılmamasını sevdim. "Star" olmak istemediklerini ifade eden insanların öldükten sonra belgeseller / kurmacalar yoluyla ikonlaştırılmasını biraz rahatsız edici buluyorum. Ölüye mastürbasyon yapmak gibi. Veya ölü vasıtasıyla kendini tatmin. Her neyse. Konudan uzaklaşmayalım.
Oyuncuların performansına diyecek yok, Sam Riley rolünün hakkını vermiş. Canlı performans sahnelerinde de hepsi çok başarılı. Filme şu noktada bir eleştirim olabilir; Ian'ın intihara gitme süreci biraz havada kalıyor. Elimizde başarısız ama bir türlü bitirilemeyen bir evlilik, suçluluk duygusuna rağmen vazgeçilemeyen bir sevgili, insanı öldürebileceğini öğrendiğimiz ve tedavisi belli olmayan bir hastalık, grup arkadaşlarının gitgide epilepsi nöbetlerini kanıksaması, kullanılan bir sürü ilacın yan etkileri, grubun büyümesinin artırdığı sorumluluklar, sahnede kendinden çok şey veriyor olmak ve hep daha fazlasının istenmesi var. Yine de Ian'ın içinde olup biten ve bizim görmediğimiz şeylerdir diye düşünüyorum nihai kararını şekillendiren.
Filmde hoşlandığım bir diğer şey, She's Lost Control, Love Will Tear Us Apart, Isolation, Transmission gibi şarkıların grubun ve Ian'ın hayatının akışı içinde nasıl ortaya çıktığını görmekti. Aklımdan çıkmayacak detaylarsa Ian ve Debbie'nin ilk el ele tutuşması, Sex Pistols konserindeki insanların yüzlerindeki büyülenmişlik ifadesi, Tony Wilson'ın kontratı kanıyla imzalaması, She's Lost Control'deki sprey fısfısları, önden tipik bir İngiliz memuru görünümü veren Ian'ın pardesüsünün arkasında yazan HATE, Ian sahnede nöbet geçirdikten sonra kulise gelip "harika bir konserdi" gibi şeyler söyleyen grup elemanları... ve hepsinden daha çok, Macclesfield krematoryumunun bacasından yükselip Atmosphere'e karışan Ian'ın kapkara ruhu.
Sadece Joy Division'la ilgilenenler için değil, tüm sinemaseverler için izlenmesi gereken, "iyi" bir film. Etkisinden kolay çıkılmıyor, üzerinde uzun süre düşündürüyor. Corbijn'in bir sonraki filmini sabırsızlıkla bekletiyor.

Olay akışını ayrıntılı olarak okumak isteyenler wikipedia'ya buyursun.
Ayrıca ==> controlthemovie.com


İkinci film "Joe Strummer: The Future Is Unwritten" da yakında burada =)

devamı...

30 Ekim 2007

Mount Eerie-I am NEW


Mount Eerie, The Microphones ' tan tanıdığımız Phil Elverum ' un yeni projesi.Hatta kendisi bir röportajında şöyle demiş:"Mount Eerie is a new project. The Microphones was completed, or at least at a good stopping point. I did it because I am ready for new things. I am new."Bu söylemi okuyunca söylem demek doğru mu bilmiyorum da sanki bir alt metni varmış gibi geldi bana herneyse ne kadar büyük bir şey söylüyor bu Phil dedim ve deli gibi merak edip dinlemye başladım.Sonuçta I am new demek kolay olmasa gerek.Bu durumda bu büyük sözler için ben de dinledim yeni projesini The Microphones' tan daha minimalist bulduğum müziğini açıkcası sevdim. Büyük sözlerinin minimalizmden geldiğini anladım tabi bunlar benim düşüncelerim açıkçası Phil i seven projelerini ve değişen vizyonunu görmek isteyen varsa Mount Eerie ' yi dinlemelerini önerebilirim.Ama The Microphones'u hiç dinlememiş olmak Mount Eerie'yi dinlemeye de engel değil açıkçası ben biraz deneysel biraz indie sevenler ve lo-fimanyaklar için de önerebilirim.Ayrıca alttaki bağlantıdan parçalarını indiredebiliyorsunuz.İnternet archive.

devamı...