29 Eylül 2009

Alice In Chains - Black Gives Way To Blue


Gruplarda eleman değişikliklerinden sonra çıkan yeni albümlerde her zaman yeni müzisyenin gruba neler kattığına dikkat ederim. Ancak bu albümde öyle yapmayacağım. Çünkü Alice in Chains son albümü çıkaralı neredeyse 15 sene olmuş. Çok sevgili abimiz, Layne Staley 2002 yılında bu dünyadan ayrılmış ve doksanların sonuyla birlikte grunge, üzülerek söylemek gerekirse ,vefat etmiştir. Bu haliyle ele alındığında 2009 yılında çıkan bu albümü diğer re-united ya da eleman değişikliği sonrası albümlerle aynı kefeye koymayı pek doğru bulmuyorum.

Her eleman değişikliğinden sonra yapılan "eski adam daha iyiydi, yok bu yeni herif daha iyi olmuş, grup kendini çok bozmuş" gibi sonuçsuz yorum çılgınlığına son vermek için Jerry Cantrell gitmiş Layne'nin bonus saçlı versiyonunu tutmuş ve vokale koyuvermiş, adını da William Duvall koymuş. Kanaatimce çok da iyi yapmış. Öyle ki, bu kadar uzun ara vermiş bir grubun başına alakasız bir adam getirmek, dirilme belirtileri gösteren bu canavarı ebediyen mezara da sokabilirdi. William Duvall açısından bakarsak ise durum biraz karışık; Öyle ki, birçokları ona, Layne Staley'i taklit ediyor gözüyle bakabilir, hatta adamın kendine özgü bişey yapmadığı da iddia edilebilir. Ancak Layne'nin ardından bir gruba gelmek ve sırıtmadan albümü kotarmak da kolay iş değildir. Bu hususta kendisini tebrik etmek gerekir. Kaldı ki, ölen efsanevi bir vokalist ardından ondan daha iyisini bile getirseniz pek fayda getirmeyecektir.

Grubun geri kalanı ise sanki dondurulmuş da yeni çözülmüş gibi. Özellikle Jerry Cantrell'de hiçbir değişim yok. Dostum o "check my brain"deki riff nasıl birşeydir öyle? Uzun uğraşlarımdan sonra bu riffi gözü dönmüş bir Alman panzer tankına benzettim.

Albüme gelicek olursak William Duvall'ınkine benzer bir akıbeti olacak sanırım. "Dirt"le "Facelift"le karşılaştıranlar olacak. Bence gayet başarılı bir albüm. Çıkış parçası "check my brain" "last of my kind" "your decision" gibi parçalar ilk dinleyişte göze çarpanlar. Bence AIC bu albümü 2000'lerin başında çıkarsaydı daha iyi ederdi ama kısmet bu yılaymış der yazımı bir maniyle bitirmek isterim.

Sandalyede oturarak dans edilmez
Seattle'lı adam timbaland ayakkabı giymez
Hareketlerine dikkat et chris!
Layne Staley seni affetmez

Not: 1 ekim'de Kadıköy 6 45 local'de endüstriyel rock gecesinde, üzerinize afiyet dj'lik yapacağım. İlgilenenleri beklerim.

devamı...

25 Eylül 2009

Mumford & Sons


Mumford & Sons dinlemeye yeni başladım sayılır fakat onlar hakkında yazı yazmaya karar vermemiştim ki onlar üzerine yazılan yazıları ve yorumları okuyunca çeşitli bloglarda ben niye yazmıyorum dedim kendi kendime ve asıl yazmayı düşündüğüm diğer çok sevdiğim müzisyeni beklemeye aldım. Önceliği verdiğim Mumford & Sons İngiltere- Londra kökenli bir grup. Marcus Mumford (Davul, Gitar, Vokallerde), Country Winston (Banjo, Slide Gitar, Vokallerde), Ted Dwayne ve Ben Lovett (Key ve Vokallerde) oluşan 4 kişilik bu sevgili grup için bluegrass müzik türünün başarılı temsilcilerinden olduklarını söyleyebilirim.
Kısaca bluegrass dan bahsetmem gerekirse bu tür ABD nin güney kesimdeki Appalachia bölgesinde yaşayan özellikle İrlanda, İskoçya ve İngiltere kökenli insanların yaptıkları geleneksel bir müzik türüdür. 'Bluegrass' da en çok dikkat çeken müzik aleti ise banjodur. Diğer enstürümanları ise mandolin, akustik gitar, kontrabas ve fiddle (kemandır fakat köylü kemanı olarak da geçiyor o yüzden okuduğum haliyle yazıyorum) olarak sıralayabilirim. Biraz da vokallerden bahsedersem ki bu tür için önemli bir özelliktir. Vokaller oldukça güçlü ve etkili ki bu türün vokal soundu için ' high lonesome sound' olarak nitelendirmeler yapılıyor ve bu da aslında tüm bir vokali anlatabiliyor. Amerikan folk müziğinin bir diğer örneği olan bu müziği Mumford & Sons belki en eski haliyle yapmıyor olabilir ama açıkcası bence grup bu türün dışında da iyi bir müzik grubu. İlk Ep lerini 2008 yılında "Lend me your Eyes" adıyla yayınlıyorlar daha sonra ise benim de onlarla tanışmam olan "Love Your Ground" u yayınlıyorlar. Her iki EPde de dört şarkı bulunuyor. "Love Your Ground" daki Little Lion Man adlı şarkı favorimdir. "The Cave and The Open Sea" ise sınırlı sayıda yayınladıkları üçüncü EPleridir ve bu yüzden belirtmem gerekir dinleme şansım olmadı. Son olarak belirtmeliyim grup Laura Marlig ile beraber turlarına devam ediyor. Tanışmanız için Little Lion Man parçasının resmi videosunu ekliyorum sona. İyi dinlemeler.

devamı...

11 Eylül 2009

if these trees could talk


Bilgisayar karşısında müzik dinlemeyi pek sevmiyorum. Önümde bilgisayar varken rahat duramıyorum ve sitelerde gezinmeye başlıyorum, sonra bakıyorum ki dinlediğim şey bir kulağımdan girip diğerinden çıkmış. Bu yüzden yeni tanıştığım, tanışmak istediğim grupları ya yattığımda dinliyorum, ya da bir yerlere giderken yolda. Dinlediklerim belli güzergahlar ve yol manzaralarıyla birlikte kaydoluyor hafızama. Yeni bir yazıyı geciktirmiş olmamı da bugünlerde evden çok az çıkmama bağlıyorum.

Müziğin internetten indirilebilir olmasının yan etkisi olarak bolca indirdiğim ama hakkını vererek dinleyemediğim gruplar çoktur. Bunun yanında, bahsettiğim gibi siteler arasında hoplarken fon müziği olmaktan çıkan, ekran karşısındaki işitsel dikkatsizliğime rağmen kendini fark ettiren gruplar da oluyor. If These Trees Could Talk da bunlardan biri.

Akron, Ohio'lu, üç gitar, bir bas ve bir davuldan müteşekkil bir post rock grubu. Kendi adlarını taşıyan 2006 tarihli ilk albümlerinin prodüksiyonu da kendilerine ait. İkinci albümleri Above The Earth, Below The Sky ise bu yılın Mart ayında çıktı. Ne zaman bir grubun müziğini tanımlamak istesem kendimi yetersiz hissederim. Yine de deneyeceğim ve güçlü, içinde kaybolunacak bir müzik yaptıklarını söyleyeceğim. Post rock türü içinde en sevdiğim şey olan delayli, çok katmanlı gitarlar ve şarkının dallanıp budaklanarak açılması hissi burada mevcut. Birbirinden ayırt edilemeyen post rock gruplarından artık heyecan duymasanız bile bu arkadaşlara bir göz atın derim.

Birkaç şarkılarını şuradan dinleyebilir, bir röportajlarını da şurada okuyabilirsiniz.
Above The Earth, Below The Sky'dan sevdiğim bir şarkıyla iyi akşamlar diliyorum.

Rebuilding The Temple Of Artemis

devamı...