15 Kasım 2007

mick harvey - two of diamonds


Nick Cave & The Bad Seeds'in temelindeki ikinci isim Mick Harvey, dördüncü (Serge Gainsbourg şarkılarını coverladığı iki albümü de sayıyoruz) solo albümü Two Of Diamonds'ı bu yılın ortalarında çıkardı. Kendisine kontrbasta Rosie Westbrook, org, gitar ve davulda Bad Seeds'den James Johnston ve Thomas Wydler eşlik etti. Bu gayet TRT girişten sonra...
Şarkıların tekil anlamlarının ötesinde, Two Of Diamonds'ın bütününe yayılan melankolik bir atmosfer var. Sakin ama huzurlu değil. Daha ilk şarkıdan insanı içine alıyor. Şarkıların sadece ikisi kendisine ait (Little Star ve Blue Arrows) ama Harvey hepsini o kadar iyi söylüyor ki, içlerindeki "blues"u hissediyorsunuz. Diğer şarkılar önceki albümü One Man's Treasure'daki gibi eskilerden, sevilenlerden derlenmiş. Listede PJ Harvey ve Nick Cave'in dışında Die Haut gibi pek bilinmeyen gruplar da var.
Mick Harvey içinde bulunduğu gruplara kazandırdıkları ve başka müzisyenlerle yaptığı ortak çalışmaların yanında, harika bir solo albüm daha yaratmış işin özü. Two Of Diamonds'ı Nick Cave/Leonard Cohen/(belki biraz) son dönem Johnny Cash karışımıyla ilgilenenlere tavsiye ederim. Açık denize bakarak dinlenmesi halinde kişiyi astral seyahatle Avustralya'ya götürebilir. Muhteviyatı favorilerimle birlikte aşağıdaki gibidir. İyidir.

1. Photograph*
2. I Don't Want You On My Mind*
3. Sad Dark Eyes
4. Here I Am
5. Blue Arrows
6. No Doubt
7. Everything Is Fixed*
8. A Walk On The Wild Side
9. Little Star
10. Slow Motion Movie Star (PJ Harvey)*
11. Out Of Time Man (bunda afacan bir Brit havası var)*
12. Home Is Far From Here


Mick Harvey MySpace

devamı...

11 Kasım 2007

Grizzly Bear-Friends


Grizzly Bear yeni EPleri"Friend" ile dinleyicilerinin karşısına çıktı.Yellow House dan sonra bu EP leri açıkcası heyecanlandırıcı.EP lerinden bahsetmek gerekirse deneysel ve lo-fi tadında önceki albümlerindeki şarkıların yeni versiyonları ve farklı grupların şarkılarına yaptıkları coverlar var."Alligator"-Choir versiyonu, "Little Brother"- electric versiyonu, "Shift"- alternate versiyonu, çok sevdiğimiz "Plans" in farklı-güzel bir versiyonu, CSS coverı "Knife", Band of Horses coverı "Plans", Atlas Sound coverı yine bir başka " Knife".Ayrıca Daniel Rossen elinden çıkma bir de "Deep Blue Sea" var.Biraz yorumlarsak Band of horses coverı Plans i sevdim çok eğlenceli olmuş ayrıca plans in üzerindeki folk kokusu hoşuma gitti.Atlas Sound da CSS den çok farklı olarak Knife ı psychedelic havaya sokmuş bunu da pek beğendim.Sevgili Daniel Roosen(Grizzly Bear vokal ve gitaristi) Deep blue sea yi anti-folk a yaklaştırmış ve ben açıkcası çok beğendim.Kısaca Grizzly Bear dinleyicileri bu güzel deneysel EP yi bir an önce dinlemeli.

devamı...

04 Kasım 2007

joe strummer: the future is unwritten


Daha önce bahsettiğim Control'ün etkisinden biraz çıkmamı sağladı Julien Temple'ın (The Great Rock And Roll Swindle, The Filth And The Fury, Glastonbury) belgeseli. Glastonbury'deki kamp ateşiyle hippileri, punkları, reggaecileri birleştiren Strummer'ı, köprü altında yaktıkları ateşin etrafında toplaşan arkadaşları anlatıyor. Strummer'ın dünyanın her köşesinden müziği insanlara ulaştırdığı radyo programı da bu anlatıya fon müziği oluyor.
Tüm dünya müziğini kucaklayan Strummer gibi birinin bu konsept içinde anlatılması yerinde olmuş. Yine Strummer'ın kişiliğini göz önüne alırsak, doğum yeri Ankara'dan bahsedilirken dansöz ve deve görüntülerinin üzerine Rock The Casbah'ı yapıştırmak, beklenmeyecek kadar oryantalist. Bu kolaycılık dışında filmle ilgili bir hoşnutsuzluğum yok.
Strummer'ın diplomat babası sayesinde küçüklüğünü ülke ülke gezerek geçirmiş olması ve ilerleyen yıllarda ağabeyinin yatılı okuldaki intiharıyla başlıyoruz. 68'de ergen olmanın harika olduğundan dem vuruyor ve gençlik yıllarımıza hippilerle beraber işgal ettiğimiz boş binalarda başlıyoruz. Arkadaşları Strummer'da hep varolan liderlik havasından, kendisine uygun gördüğü isimlerden bahsediyor.
Müzik kariyeri de bu yıllarda "The 101ers" ile başlıyor. Grup Roundhouse'da çalacak kadar büyüyor. Daha sonra Sex Pistols ile tanışıyorlar ve Joe, grubu dağıtıyor. The Clash kurulup provalarına hız verdikten sonra Strummer, punk'ın büyük hatalarından birine ortak oluyor. Hippi arkadaşlarıyla bağlantısını koparıyor ve punk'ın kendisi için yarattığı kalıba giriyor. Punk, kurallara karşı çıkmasına rağmen bir süre sonra İngiltere'de kendi kurallarını yaratıyor ve bir anlamda muhafazakarlaşıyor.
Filmde Strummer'ın hataları, hırsı, değişken karakteri açıkça anlatılmış. Karşımızda yine bir ikon değil, hatalarıyla ve pişmanlıklarıyla dengeli işlenmiş bir müzik adamı var.
The Clash'in bir memuriyete dönüştüğü fark edilip buna son verildikten sonra Strummer sinema oyunculuğuna el atıyor. Dünya müziklerine daha çok gömülüyor. Eski dostlarıyla bağlarını yeniden kuruyor ve hayatını herkesi birleştiren bir kamp ateşine çeviriyor. Grubu Mescaleros'la müziğe bir süre daha devam ediyor. Öldükten sonra da ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Filmin akışı bu şekilde, hem Strummer'ın hayatına hem de döneme objektif bir bakış. Dikkatimi çeken şey filme konuk olan onlarca kişinin arasında Paul Simonon'un olmaması, ve filmde Guns of Brixton'ın hiç duyulmaması. Bir de katılımcıların isimleri verilseydi, izleyicinin takip etmesi daha kolay olurdu. Bunun dışında Joe Strummer'ın çizimlerinden araya serpiştirilen animasyonlar oldukça hoş.
Konuk listesinde eski The Clash üyeleri ve Strummer'ın bir çok arkadaşının yanında Bono, Jim Jarmusch, Johnny Depp, Anthony Kiedis, Flea, John Cusack, Steve Buscemi, Matt Dillon gibi isimler de var.
Özetle, konukları, anlatım tarzı ve görselliğiyle tatmin edici bir belgesel. Control'den sonra bir doz alınmalı.

joestrummerthemovie.com

devamı...