08 Haziran 2006

kısa bir blur tarihçesi



90'larda İngiltere'den çıkan en iyi grup kim sorusunun cevabı, büyük çoğunluk için Radiohead veya Coldplay olacaktır. Massive Attack de güçlü bir adaydır aslında. Ama benim için bu sorunun cevabı açık arayla blur'dür. Neden bilmiyorum, belki Damon Albarn'ın şeytan tüyü yüzünden, belki kimilerine şımarık gelse de benim bayıldığım zibidi tavırları yüzünden. Büyük ihtimalle hem çok eğlenceli, neşeli, alaycı, hem de hüzünlü, melankolik, derin olabilen müzikleri ve sözleri yüzünden. Yıllardır kafamdaki İngiltere imajını yaratan adamlardır bunlar. İngiltere, gri ve yağmurlu bir günde This Is A Low'u dinleyerek sokaklarda gezinmektir, sabah gözlerini Clover Over Dover'la açmaktır. En azından ben böyle hayal ediyorum..
Blur öyle bir gruptur ki, Country House'la neşelendirip çocuklaştırır, Caramel'le ruhunuzu sarsıp hayatınızı kaydırır. Müzik dinlerken acı çekmekten hoşlananlar için birebirdir. Damon Albarn bir yandan Top Of The Pops'taki Parklife performansında olduğu gibi hoplayıp zıplayıp yere düşen, insanlarla dalga geçen şımarık bir çocuktur; bir yandan Glastonbury'de binlerce kişiyle birlikte This Is A Low'u söyleyen dünyanın en etkileyici sesidir. Aşağıdaki metni internetteki çeşitli kaynaklardan çevirdim, kısa bir blur tarihçesi.
Blur'ün öyküsü, Damon Albarn ve Graham Coxon'un Colchester'da aynı okul korosunda yer almasıyla başlıyor. Londra doğumlu Damon, o sıralarda piyano ve drama dersleri alıyor. Almanya'daki bir hava üssünde doğan Graham da saksofon ve gitar çalıyor. Bournemouth'da büyüyen Alex James, 80'lerin sonunda Goldsmith's College'da okumak için Londra'ya geliyor ve Graham'la tanışıyor. Colchester doğumlu Dave Rowntree de bu arkadaşlara katılıyor ve neticede "seymour" adında, garip bir art-punk grubu kuruyorlar. Vokalde Damon, gitarda Graham, basta Alex ve davulda Dave var.
Bir süre Londra civarında çaldıktan sonra, 1989'da grubun adını "blur" olarak değiştiriyorlar ve Food Records'la anlaşma yapıyorlar. İlk blur single'ı She's So High (1990). 91'in baharında İngiltere'de hit olan There's No Other Way single'ıyla beraber efsanevi yapımcı Stephen Street (The Smiths, Morrissey, The Cranberries) ile çalışmaya başlıyorlar. Blur'ün debut albümü Leisure, 91 ağustosunda çıkıyor ve listelerde 7. sıraya kadar yükseliyor. Albümde Syd Barrett'lı Pink Floyd, My Bloody Valentine'ın gitarları ve Revolver dönemi Beatles vokalinden etkiler görülüyor. Damon, şarkı yazarı olarak kendini geliştiriyor ve eleştirel Modern Life Is Rubbish geliyor. Albümün ismi, Londra'daki Marble Arch yakınındaki bir graffitiden esinlenilmiş. Mayıs 93'te çıkan albüm, The Kinks'in altın çağından beri duyulmamış bir İngiliz müziği ortaya koyuyor.
Bu İngiliz şehir hayatı eleştirisi, 94 tarihli Parklife'la devam ediyor ve albüm listelere 1 numaradan giriyor. Blur'ün gitar, bas, saksofon, davul ve keyboarddan oluşan müziğinde The Kinks, David Bowie, Madness, Magazine gibi isimlerin de etkisi var. Blur, 95'te Parklife ile dört Brit ödülü kazanıyor. Bunu 95 tarihli The Great Escape izliyor. Albüm listelere 1 numaradan giriyor ve sadece İngiltere'de 1 milyondan fazla satıyor. Bu arada blur vs Oasis karşılaştırması da iyice ayyuka çıkmış. The Great Escape, What's The Story Morning Glory tarafından mağlup edilmiş. Medya, Damon Albarn ve Liam Gallagher'ı kapıştırmaya çalışıyor, bu arada Graham'ın alkol problemi ortaya çıkıyor. Solist-gitarist çekişmesi neredeyse grubun dağılmasına sebep olacak. 97'de "blur" çıkıyor. Basit melodiler, distorsion, country ve Pavement gibi amerikan indie gruplarından esintiler. Beetlebum blur'ü yeniden tepeye çıkarıyor ve asıl patlama Song 2 ile gerçekleşiyor.
Song 2, birden en meşhur blur şarkısı oluyor ve grubun Amerika macerasını başlatıyor. Blur üyeleri artık yetişkin adamlar. Damon, eski aşkı oyunculuğu yeniden keşfediyor ve soundtracklere dalıyor. Graham, Transcopic Records'dan utangaç doğasını yansıtan ilk solo albümünü çıkarıyor. Alex, her zamanki gibi popstar'ı oynamaya devam ediyor ve Dave, eski tutkuları animasyon ve bilgisayar programcılığına ağırlık veriyor. Ve 13.. (1999) En deneysel, buna rağmen en samimi blur albümü. Metaforlar ve ironi, yerini direkt ve açık sözlere bırakmış. İlk single Tender. Büyük bir turneye çıkmak yerine sadece birkaç festivalde çalıyorlar. Artık sakin bir hayat yaşamak istediklerini söylüyorlar. Grubun 10. yılında, bir de best of çıkarıyorlar. Bu arada Damon, adını tüm dünyada yeniden duyuracak olan Gorillaz'la uğraşıyor. Graham 3 yılda 3 solo albüm çıkarıyor. Alex ve Dave ise, Beagle Projesi'yle ilgileniyor.
Graham, 7. stüdyo albümünün yapım aşamasında gruptan ayrılıyor. 2003 tarihli Think Tank'in kayıtları Fas'ta yapılıyor. Alex'in başarılı bas partisyonları öne çıkıyor. Sweet Song ve Caravan gibi baladların yanı sıra, Crazy Beat gibi daha hızlı parçalar da var. Graham Coxon'u bir kez Battery In Your Leg'de duyuyoruz. İlk single Out of Time, bizi bu dünyadan alıp başka bir evrene götürüyor.
Bu şahane müziği yapan adamları canlı dinleme fırsatımız olacağını (en azından Türkiye'de) sanmıyorum. Bir blur konserinden bahsetmiyorum bile. Belki Graham Coxon, ya da Gorillaz. Umarım onlar da hayatımızın soundtrackinde olmalarına rağmen asla canlı izleyemeyeceğimiz gruplar listesine girmezler. Elimizde yeterince uzun bir liste var zaten. Yağmurlu bir hafta sonuna doğru yine This Is A Low'u dinliyorum. Yıllar geçse de değişmeyecek bir şey herhalde bu takıntı.
finding ways to stay solo..

1 yorum:

kitsch insect dedi ki...

ileri geri konuşcam gerçekten sıkı bir yazı olmuş ya blur dinlyesim geldi üstelik hava sıcak keşke yağmur yağsa dedim...