13 Eylül 2007

editors / an end has a start


jeremy'nin yoğun baskısı sonucu artık albüm yazılarını kısa tutmamaya çalışacağım. Parçalardan teker teker bahsetmeye niyetlendim. Bu da ayrıntılı albüm değerlendirmelerimin ilki olsun bakalım.
İlk albümleriyle patlayan grupların ikinci albümleri beni hep kaygılandırmıştır (örn. Franz Ferdinand), ancak Editors'ın ikinci albümü "An End Has A Start"ın onlar için sonun başlangıcı olmayacağı aşikar (klişe giriş).
Debut (bu kelimeyi seviyorum) albümü "The Back Room"la büyük bir ivme yakalayan Editors, başarısını yeni albüme de taşımış ve bence soundunu iyice oturtmuş. Grup kendini tekrarladığı yönünde eleştiriler almış; bense belirli bir çizgide sağlam bir şekilde ilerlediklerini düşünüyorum. Gelelim parçalara...

* Smokers Outside The Hospital Doors: Her bakımdan etkili bir açılış parçası. Sözler eskisini geride bırakıp yeni bir hayata başlama isteği olarak yorumlanabilse de, ölümü anlatıyor olmaları daha muhtemel: "Tanıdığın herkese veda et, onları bir daha görmeyeceksin. Bu histen kurtulamıyorum. Ellerim kirli, savaşta mıydım? Gördüğüm en üzücü şey, hastane kapılarında sigara içenlerdi..."
Geceleri hastanelerin nasıl olduğunu bilenler ve hatta soğukta hastane önünde sigara içmiş olanlara pek çok şey ifade ediyor bu şarkı. Videosu da hastaneden kaçan, doktor ve polisler tarafından kovalanan bir kızı hikaye ediyor. Londra'da çekim yapmak pahalı olduğu için video Prag'da çekilmiş. Özellikle kızın nehirde suyun üzerinde koştuğu sahne kendinden bahsettirmiş. Yönetmeni de Stefán Árni Þorgeirsson.
* An End Has A Start: Albümün ikinci single'ı ve tam bir Editors hiti. En enerjik parçalardan. "Tek başına geldin ve öyle de gideceksin. Ellerinde umut ve soluyacak havayla... Dağılırken seni hayal kırıklığına uğratmayacağım, bazı şeyler basit olmalı, sonun bile bir başlangıcı vardır... Biliyorum gittikçe daha fazla insan hastalanıyor, küllerden iyi bir şey çıkar, sakin ol." Renkli taytlar giymiş bir grup kadının dans ettiği videosunu da Diane Martel çekmiş.
* The Weight Of The World: İlk şarkıyı düşündürdü bu bana. Ölmekte olan sevgiliye veda gibi. "Sevdiklerine iyi bak, öldüğünde orada olacaklar. Korkmaya gerek yok, ağlamaya gerek yok. Hayatının her parçası "bir" edecek, hayatının her parçası birine bir şey ifade edecek. Yüzüme dokunuyorsun, Tanrı kulağıma fısıldıyor, gözlerimde yaşlar, korkunun yerini sevgi alıyor." Dans edilecek bir şarkı olmadığı kesin.
* Bones: Dans ettiren bir aşk şarkısı. "Sonunda umabileceğin tek şey, bulduğun sevginin çektiğin acıya denk olması. Gözlerin benimkiler için mi böyle gösteriş yapıyor, yüzünün ellerimde olması tek ihtiyacım." Muhtemel bir single kokusu aldım bundan.
* When Anger Shows: "Kör bir ağrı gibi tüm vücuduna işler. Ellerinin yapabileceği tüm o şeyleri düşün. Sırılsıklam eldivenler gibi dibe çeker seni. Öfke belirdiğinde, yüzündeki değişim." Öfkesiyle her şeyin yoluna gireceğine inanma isteği arasında gidip gelen birinin sözleri gibi. Albümde en sevdiğim parçalardan. Özellikle son nakarattan önceki bölüm etkileyici: "Neyin ne kadar değeri olduğunu nasıl bilebilirsin, ellerin bir gün bile çalışmazken?" Bir işçinin, veya işsizin öfkesini düşündürüyor.
* The Racing Rats: Hızlı bir şarkı, şehir hayatını ve onun hızına ayak uydurmaya çalışan, koşuşturmacayı yakalayayım derken birbirini kaybeden insanları düşündürüyor sözleri de. "Yavaş ol küçük, kaçmaya devam edemezsin. Henüz dışarı çıkmamalısın, oyun zamanın daha gelmedi. Kasabanın kıyısında duruyorsun, silueti gözlerinde... Haydi, kaybolduğunu biliyordun, yine de devam ettin. Zamanın olmadığını biliyordun, ama günün akıp gitmesine izin verdin. Gökten bir uçak düşseydi, yerde ne büyüklükte bir delik açardı?"
* Push Your Head Towards The Air: Yine bir ölüm/veda şarkısı. "Düştüğünde ve yolunu bulamadığında, elini göğe doğru kaldır, koşup yanına geleceğim... İnsanlar arabalarından çıkıp yol kenarına diziliyor, ölüye şöyle bir bakmak için, gözyaşlarında boğulma, başını göğe kaldır, hep orada olacağım." Özellikle 3:35 sonrasında şiddetlenen müzik tüyler ürpertici.
* Escape The Nest: Bu da şehir hayatına atılmakla ilgili, çok hoş bir gitar melodisi var. "Buradaki binalar bulutlara uzanıyor, bizim zamanımız ve bizim yerimiz, içimizde hala hayat var, o duvarların üstüne tırmanacağız. Hissedebileceğin kadar küçük hissetmek için ağaçların tepesine doğru bak, saatlerin geri saydığını duyuyorsun, geceler hiç olmadığı kadar uzun, ama şimdi şehrin ışıklarını görüyorsun." İçinde umut var bunun.
* Spiders: Sakin bir şarkı, Tom Smith'in sesi kadife gibi. "Odanda örümcekler var, ama hep olacak. Kandırılacak insanlar var, ve hep oldu... Lütfen sev, korkma, bu sadece kendi yansıman" sözleriyle bana fena halde Luc Besson'un Angela'sını anımsattı.
* Well Worn Hand: Dünyanın içinde bulunduğu durumu gayet naif sözlerle özetleyen, vokal ve piyanodan ibaret bir şarkı. Albümün sonuna koyulan yerinde bir nokta: "Uyan sevgilim, bugün kötü haberler aldım. Ne yapmalıyız? Sana ulaşmalarına izin vermem. Artık tek başıma dışarı çıkmak istemiyorum, geceyle eskisi gibi yüzleşemem. Yıpranmış elimi tut, kendimizi kapatalım. Dışarı adım atmayacağız, tortop kıvrılıp saklanacağız. Yaptıkları şeyler için üzgünüm, dönüştüğümüz şey için üzgünüm."

0 yorum: